World in my Viewfinder

10 Ekim 2024 Perşembe

Antik Dünyanın Sikladlarından Güne Kalanlar

2024 yılı, ülke içi turizm fiyatlamalarındaki hiçbir rasyonel açıklamaya dayanmayan artışlar nedeniyle Yunan adalarının keşfi için beklenmedik bir fırsat sundu. Anadolu'nun Ege kıyılarının yanı başındaki bu adalar, Türkiye ile Yunanistan arasındaki kapı vizesi uygulaması nedeniyle turist akınına uğrarken, biz de özellikle tarihi açıdan önemi büyük ve Anadolu ile Atina arasında köprü işlevi gören Sikladlar adı verilen takımadaları tanımak ve turizm furyasını gözlemlemek için adalararası bir yolculuğa çıktık.


Sikladlar ( 5 - 15 Ağustos 2024)

Günümüzün teknik olanakları, Atina'yı İonya kolonilerine bağlayan Sikladlar olarak adlandırılan bu adalar grubu arasında, antik dönemdeki epik yolculukları tekrarlamak için elverişli bir ortam yaratmıyor haliyle. Bu adalar, başta Atina ile Girit, Samos, Rodos ve Sakız gibi diğer büyük Yunan adaları arasında vızır vızır işeyen bir feribot ağıyla birbirlerine ve anakaraya sıkıca bağlanmış durumdalar. Bu feribot ağının güzergahları da seyahat güzergahınızın şekillenmesinde en önemli rolü üstleniyor. Feribotlar standart Avrupa ülkelerinde alışık olduğunuz tarzda dakiklik ve düzenden çok, doğu Akdeniz'e özgü daha gevşek ve "esnek" tarifelere göre hareket etseler de, sayısız adayı görebilmeniz için en iyi alternatifi sundukları yadsınamaz bir gerçek. 

Sikladlar (Wikipedia)

Sikladlar ana hattı ile antik Yunanlıların özel bir kutsiyet atfettiği Delos adasının etrafını çevreleyen ve aralarında dünyaca ünlü Mykonos ve Santorini'nin de bulunduğu 33 adedinde yerleşim yeri olan -Wikipedia'ya göre- yaklaşık 2200 adet ada, adacık ve kayalıktan oluşuyor. "Siklad" ismi de zaten çevreleyen (dairesel) anlamına geliyor. Takımadaların MÖ 4000'lere uzanan tarihçelerindeki ilk bilinen yerleşimcileri Karyalılar. Herodot'un anlatılarına göre Girit'in Minos uygarlığının üstünlüğünü kabul etselerde de bağımsızlıklarını koruyarak vergi ödemeyi reddettiklerinden sadece Minos gemilerine denizciler vermekle yetinirlermiş. Kahramanlıklarıyla ünlü Karyalılardan beri, sert hava koşullarıyla tahmin edilemez Siklad sularının en önemli "ürününün" -dünden bugüne- iyi denizciler yetiştirmek olduğu anlaşılıyor. Karyalılar sonrası adalar, Dorların ve en sonunda da İonyalıların egemenliğine girmiş. İonyalılar da adaların antik dönemdeki merkezi Delos'u kutsal bir ibadet alanı haline getirmişler. 1537-38 yıllarında Preveze savaşı ile beraber Barbaros Hayrettin tarafından Osmanlı İmparatorluğuna bağlanan adalar, 1830 yılında Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanmasıyla tekrarYunanistan'a geçmiş. Şaraba düşkünlüğü ile bilinen III.Selim'in bu adalardan gelecek şarabı, Kıbrıs'tan getirilenlerle beraber garantiye almak için bir seferad olan ve himayesine aldığı Joseph Nasi'ye hediye ettiği biliniyor. İspanya'dan sürülen bir banker ailenin temsilcisi olan Nasi, ayak basmamış olsa da bir dönem adaları uzaktan "yönetmiş".

Sikladlara Türkiye'den ulaşmanın en kolay yolu Kuşadası ya da Sığacık'tan kalkan ferbiotlar ile Samos'a geçmek ve oradan da adalararası işleyen diğer feribotlarları kullanmak. Samos'a geçerken Kuşadası'nın keşmekeşine girmek istemeyenler için Sığacık daha rahat bir alternatif sunuyor. Samos'a sabah saatlerinde varacağınız için bu adayı atlamak ya da dönüşe bırakmak isterseniz akşamüstü bir diğer bir feribotla doğrudan Mykanos'a da ulaşabilirsiniz. Yunan adaları için en pratik feribot rotaları ve seferlerini Ferryhopper aplikasyonunu kullanarak edinmek mümkün. Aplikasyon tüm rota ve seferler için bilet satışı yapsa da, karar verdikten sonra seferi yapacak feribot firmasının web sitesinden fiyat kontrolü yapmayı unutmayın. Bu yazının konusu olan rota aşağıda verilmiştir.


Samos (Sisam)

3 Ağustos

Batı biliminin Miletli Thales ile doğduğu topraklardan, Batı felsefesinin Samoslu Pythagoras ile doğduğu coğrafyaya doğru yolculuğumuz, feribotumuza eksik belgeleri nedeniyle  ,Kuşadası liman başkanlığı çıkış izni vermeyince , iki saatlik bir gecikmeyle başlayabiliyor. Samos'un batı kıyısındaki Vathy limanından başlayan yolculuğumuza, aynı gün adanın doğusundaki Karlovasi limanından Mykonos'a geçerek devam edeceğiz. Bunun için limana yaklaşık 15 dakika yürüyüş mesafesindeki merkez otobüs terminalinden binilecek bir otobüsle Karlovasi'ye 45 dakikada ulaşılabiliyor. Otobüslerin önceden sezonluk tarifesini indirirseniz zamanınızı daha verimli değerlendirmiş olursunuz. Adanın daracık yollarında koca otobüslerle karşılaşınca Büyük Ada'daki "azman" minibüs direnişinin ne kadar haklı olduğunu anlıyorsunuz. Bu koca otobüslerin hemen gördüğümüz tüm Yunan adalarında yoğun şekilde kullanıldıklarına ve birçok yerde trafiği felç edişine daha sonra da şahit olmaya devam edeceğiz. 

Antik dünyadan günümüze bağları ve şarapları ile ün salmış olan Samos'un tek ünlüsü Pythagoras da değil. Kopernik'ten neredeyse 2000 yıl önce güneş merkezli gezegenler sistemi teorisini ortaya atmış Aristarchus da bu adada yetişmiş. İonya kolonilerinden Milet'le hemen her alanda girişilen rekabet,  bilim ve felsefede öne çıksa da, Samos Mısır, Anadolu, Karadeniz ve Atina arasındaki tüm ticaret rotalarının birleşim noktasında yer aldığından tarih boyu önemini ve zenginliğini korumayı ticaret yolu ile de başarmış. Samos'un tarihi de -hemen tüm Sikladlar gibi- MÖ 5.yüzyıl başındaki Pers işgali süreciyle şekillenmiş. Her ne kadar Pers işgalinin başlangıcında bağlı oldukları İonya ittifakına katkı sağlamamakla suçlanmış olsalar da, özellikle daha sonra değineceğimiz Delos ittifikanın Perslere karşı başlattığı saldırıya (MÖ 479) önemli bir katkı sağlamışlar. Milet'le olan rekabetin başlangıçta Perslilerle neredeyse ortak hareket etmeye gidecek boyutta olduğu anlaşılıyor.

Vathy ve Karlovasi tipik liman yapılanmalarına sahipken, Samos'ta gerçek Yunan adası dokusu Pythagorio'da ortaya çıkıyor. Zaten adanın en önemli turistik merkezi de güzel pilajlara yakınlığı nedeniyle burası. Bu küçük kasabanın çeşitli yerlerinde antik dünyanın kalıntılarına sıkça rastlayabiliyorsunuz. Adada kalmayı düşünenler için ilk alternatif de eğlence ve yeme-içme hayatının hareketliliğiyle Pythagorio oluyor. Adanın oldukça işlek havaalanının da bu kasabaya birkaç kilometre mesafede olduğunu eklemek gerek. Eski limanında Pythagoras'ın ünlü teoremine atfen yapılmış heykeli görmeniz mümkün. 

Mykonos

4-5Ağustos

Sikladların Santorini ile birlikte en ünlü iki adasından birisi "Rüzgarlar Adası" olarak da bilinen Mykonos'a, Samos'tan 5 saate yaklaşan bir feribot yolculuğu ile akşamın ilerleleyen saatlerinde ulaşıyoruz. Feribot yolculuğu için en uygun biletler deck-lounge denilen güverte alanı için satılıyor. Hava iyiyse, üst güvertedeki oturma alanlarında -kendi temizliğinizi yaparak- deniz havası alıp seyahat etmeniz mümkün. Kapalı alanlardaki koltuklara oturduğunuzda nadir de olsa birilerinin gelip oturduğunuz numaranın kendilerine ait olduğunu iddia etmeleri de söz konusu olabiliyor. Özellikle gece hayatı ile meşhur Mykonos gibi adalara gidiş-gelişlerde, feribotların koridorlarında uyku tulumları içinde yatan, kağıt oyunları oynayan, ya da sadece sızmış gençlerin üzerine basmamaya dikkat ederek hareket etmeniz şart. Büyük çantaların feribotun girişindeki depo bölümlerine bırakılması isteniyor. Bu şekilde oldukça büyük olan gemilerde hareket özgürlüğü kazansanız da, özellikle çok duraklı ve iniş-binişli seferlerde bu depolara kimin ne bıraktığını ve çıkarken neyi aldığını takip etmeniz mümkün gözükmüyor. Hava serin ve rüzgarlı olduğunda kapalı bölümlerde -herhalde Türk turist yoğunluğundan olsa gerek- özellikle Anadolu'nun kendilerince işgal edildiği I.dünya Savaşı sonrası dönemine ait belgeselleri izleyerek yolculuk yapabilirsiniz. Akdenizli sıcaklığından olsa gerek, Yunanlılar telefonlarıyla beraber pek kulaklık kullanmayı sevmiyorlar; herkes tüm yol boyu birbirinin zevklerinin ne olduğunu iyice deneyimleyebiliyor. Bazen bu kakafoniye İtalyan turistler de bluetooth hoparlörlerden dinledikleri müziklerle eşlik etme ve bizleri "şenlendirme" şansı da buluyorlar.

Feribotlar ve dev cruise gemileri Mykonos'un yeni liman adı verilen bölgesine demirliyorlar. Yeni limandan "old town" ve eski limanın olduğu kent merkezine küçük deniz otobüsleri ile ulaşım mümkün. Aradaki mesafe sadece 2 km olsa bile  kaldırım olmayan ve yine maalesef dev otobüslerin işlediği karayolundan oraya ulaşmaya çalışmak son derece riskli. Deniz otobüslerini işleten esnafın, bu karayolunun kıyısına bir yaya yolu yapılmasını özellikle engelledikleri gibi bir hisse kapılmıyor değil insan haliyle. Son derece yüksek fiyatlarla gecelenen adanın Chora'sı yerine, daha makul olan yeni liman çevresinde konaklayacak olanlar, bu deniz otobüsü seferlerine bağımlı kalacaklarını hesaplamalılar, karayolundan gitmeyi deneyecek kadar canlarından bezmedilerse ya da bizim gibi son deniz otobüsünü kaçırdıklarında mecbur kalmazlarsa tabii ki.

Mykonos'ta Günbatımı

Yeri gelmişken şu "Chora" neyin nesidir biraz açmak gerek. Antik dönemde "Chora" şehir devletlerinde "Polis" yani bir yönetim birimi olan ana kentin dışında, yine kentin tarım ve hayvancılıkla ilgili tedariğini sağlayan hemen çevresindeki "hinterland"e verilen isimken, bugün adalarda adanın genel ismi kent merkezi ile aynı adı taşıdığında tam olarak nereden bahsedildiğini belirtmek için kullanılmaya başlamış. Yani antik dönemde "çevresindeki alan"ı betimleyen tanım, bugün -en azından adalar özelinde- "merkez"i belirtir olmuş. Bu haliyle hemen her Yunan adasının merkezini belirten bir Chora mevcut; Samos hariç. Samos'taki Chora eski dönemlerdeki gibi ana merkezin kıyısında kalan bir köyün adı halen. Bu şekli ile tarihsel üretim ilişkileri çatışmasını simgeleyen "chora - polis" ya da "kent -taşra" ayrımına ada yerleşimlerinde rastlanılmadığı söylenebilir. Adaların boyutları, bu ayrışmanın sınırlarını çizmeye izin vermeyecek kadar küçük anlaşılan. 

Rüzgarlar Adası
Chora'ya ancak akşamın ilerleyen saatlerinde ulaşıyoruz. Sahile açılan dar sokaklar arasına dizilmiş mink restoran ve kafeleri ile Bodrum'u, kayalıkların üzerine sıralanmış yel değirmenleri ile Çeşme-Alaçatı'yı andırıyor, Mykonos. Her köşeden ve bucaktan gecenin içine güzel bir enerji yayılıyor ve bu enerji tüm ambiyansı hoş müzik tonları ile sarmalıyor. Bu noktada fiyat kıyaslaması açısından bir parantez açalım. Limanı gören restoranda tabii ki Ouzo eşlğinde birşeyler atıştırıyoruz. Gittiğimiz Yunan adaları içinde en pahalısı olmasına rağmen, yeme-içmeye Bodrum ve Çeşme'de ödeyeceğinizin neredeyse yarısını ödüyorsunuz; hem de lezzetli deniz mahsülleri eşliğinde. Türkiye'de oluşan fiyatların vize ve feribot masrafları eklendiğinde ancak bu adalarla rekabet edecek düzeyde olduğu söylenebilir. Bu yüzden adalara yapılacak seyahatinizin kısa süreli tutulması en azından fiyalama yönüyle rasyonel olmayacaktır diyerek parantezi kapatalım. 

Hemen her adımı, hatıralık, giyim kuşam, süs eşyaları, sanat ürünleri satan rengarenk dükkanlarla bezenmiş ve pek çok yerinde standart bir ortaçağ atlı arabasının bile geçemeyeceği daracık sokaklar arasında kaybolmanız işten değil. Yine de sonuçta sürekli aşağıya doğru yönlenirseniz tüm sokaklar sizi bir şekilde eski limana çıkaracaktır. Şehir de sularını bu en kolay yol üzerinden boşaltıyor zaten. Neredeyse üç yüz yıl Osmanlı hakimiyetine kalmış adada, o dönemin izlerini taşıyan bir esere rastlamak mümkün olmuyor. Kasten mi ortadan kaldırılmış yoksa Osmanlı için önemsiz olduğundan tamamen otonomiye mi bırakılmış nedenini bilmek zor. Yine de özgün Akdenizli tarih dokusunun korunmuşluğu, 70'ler ve ve 80'lerde Mykonos'u Amerikalı ve Avrupalı jet sosyetenin buluşma noktası haline getirmiş; yine o zamanlar ünlenen çıplaklar plajları ile beraber tabii ki. Chora'nın içinde denize girmek tüm kıyıyı kaplayan restoranlar nedeniyle -aynen Bodrum'da olduğu gibi- neredeyse imkansız. Ünlü plajlara otobüs terminalinden kalkan büyük otobüslerle gitmeye çalışabilirsiniz; dar yollarda sıkışma riskini göze alırsanız. Pek çoğu "party beach" olan bu plajlarda kişibaşı günlük 30 - 40 Euro'lara bir şezlong edinebilirsiniz; eğer en ön sıraya gözünüzü dikmezseniz. Bu fiyatlara rağmen, su sıkıntısı nedeniyle plajların büyük bölümünde duş almanız ise hayli zor olacaktır. 

Delos

5 Ağustos

Mykonos'taki son günümüzü Sikladların merkezi kabul edilen "kutsal" Delos antik kentine ayırıyoruz. Eski limandan yaklaşık 45 dakika süren bir tekne yolculuğu ile ulaşılıyor antik kente. Adanın tamamı sit alanı olduğundan yerleşime kapalı ve giriş de ücretli. Biletinizle antik kenti ve içindeki müzeyi gezebiliyorsunuz.

Delos yanaşma yeri ve antik kent girişi

MÖ 11. yüzyılla beraber adanın ilk sakinleri olan Karyalıları süren İyonyalılar, mitolojilerinde bu adayı Apollon ve Artemis'in doğum yeri olarak kabul ettiklerinden önemli bir dini merkez haline getirmişler. Adada bugün Apollon için denizden bile görülebilecek büyüklükte 9 metere yükseliğinde ve 6.yüzyılda inşa edilmiş dev "collosus"un kalıntılarını görmek mümkün. Plutarch'ın anlatısına göre bu heykel, üzerine devrilen bir bronz palmiye ağacı nedeniyle yıkılmış. Daha sonra Naxos'lularca restore edilen heykelin üzerine "Naxoslulardan Apollo'ya" ibaresi düşülmüş. 1416'da Floransalı Fiorentine Cristoforo Buondelmonti, yıkıkılan dev heykeli bin kadar adamı ve gemilere bağladığı halatlar yardımı ile kaldırmaya çalışsa da başarılı olamamış. 1675'te heykelin başı bir İngiliz kaptan ya da Tinos'un Venedikli valisi tarafından kesildikten sonra izine rastlanmamış. Heykelin antik dünyadaki şekli hakkında bilinenler 1445 yılında yapılan bir skeçe dayanıyor. 

Delos antik kenti

Adada rastlayacağınız dikkate değer diğer eserler arasında Atina tiranı Peisistratus ya da oğullarınca MÖ 6.yüzyılda inşa edilmiş en eski Apollo tapınağı olan Poros Tapınağı (adı inşa edildiği bir tür yumuşak kireç taşı olan proros taşından geliyor) ve MÖ 3.yüzyılda İtalyanların adaya yerleşmesi ile oluşan son derece gösterişli İtalyan Agorası da bulunuyor. İtalyanların büyük bölümü güney İtalya ve Sciliya'dan göç etmiş banker ve tüccar sınıftan geliyormuş. Kentteki yer döşemeleri mozaik işlemelerle kaplı evleri arasından geçerek antik tiyatrosuna ulaşabilirsiniz. MÖ üçüncü yüzyıla tarihlenen 6500 kişi kapasiteli tiyatronun inşa edildiği dönemde etrafı evler ile sarılı değilmiş. Hayatın ilerleyen dönemlerde tiyatro çevresinde geliştiği anlaşılmakta.

Özgün Naxos Aslanları (Delos Müzesi)

Ancak açık alanda görülmeden geçilmemesi gereken en önemli eser Naxos Aslanları ile süslenmiş Apollo Sunağına çıkan yoldur sanırım. Bu yolda göreceğiniz aslanlar özgün eserlerin replikaları ama özgün eserler de hemen yanı başınızdaki kapalı müze alanında sergilenmeye devam ediyor. Aslanlar, kuzeydeki limandan hac için gelip sunağa yönelenen ve büyük olasılıkla da hayatlarında hiç aslan görmemiş hacı adaylarını etkileyecek şekilde dizilmişler. Arka ayakları üzerinde ağızları açık kükrercesine dikilen aslanlar, sunağı sonsuza kadar koruyacaklarını göstermek ister gibiler. Yine de MS birinci yüzyılda yaşanan yıkımdan nasiplerini almışlar ve bazıları o dönemde inşa edilen lüks villarlarda yapı taşı olarak bile kullanılmış. 1716 yılında adayı ziyaret eden Venedikliler, kafası kopmuş bir aslanı Aziz Markos'un aslanına benzediği için Venedik'e götürmüşler ve -Yunanlıların iddiasına göre eşi görülmedik kadar kötü bir kafa ekleyerek- halen sergilendiği cephanelik önüne yerleştirmişler. 

Teşhirci (Delos Müzesi)
Bu noktada anıtsal yapılardan biraz uzaklaşıp Delos'taki -dolayısıyla Sikladlar'daki- antik yaşam tarzına değinelim. Evlerin ortak özelliği hemen hepsinin iç avluya bakacak şekilde yani içedönük olarak tasarlanmış olmaları. Odalar hava ve ışığı merkezdeki kare şeklinde oluşturulmuş avlu bölümnden alıyorlar ve dış cepheye bakan pencereleri   bulunmuyor. Böylelikle mahremiyet ve güvenlik sağlanırken, şehrin gürültüsünden de uzaklaşılması hedeflenmiş. 500 m2'lere kadar çıkan çokkatlı büyük evler olmakla beraber 120 m2'nin altında bir eve de rastlanmıyor. Evlere bir dış kapı ve iç avluya açılan ikinci bir iç kapı yolu ile ulaşılıyor. İç avlular da genellikle zengin mozaik desenleri ile bezenerek inşa edilmiş. Evdeki yaşam alanlarına antik dünyanın olmazsa olmazı köle odaları da haliyle ekleniyor. Tabii ki akşam yemeği şölenleri (symposia) için de uygun mekanlar ve yazlık üstü açık salonlar da unutulmuyor. Çatıdan gelen sular iç avludaki kuyu içinde biriktirilerek tekrar kullanılabilirken, ev ekonomisinin (oikos) temelini teşkil eden kadınların dikiş-nakış işlerini yaptıkları odalar da mimari planlamada önemli yer tutmakta. Hemen tüm mermer objeler ve süslemeler -bugün izlerini göremesek de- o günün pastel renkleri ile boyanır, evlerin taş duvarları ise sıvanırmış. Boya ve dekorasyon işi evlerin tavanlarına kadar uzanıyormuş. Özellikle MÖ 314-167 yıllarına denk gelen tam bağımsızlık sonrası dönemde Romalıların Delos'a serbest ticaret bölgesi statüsü vermeleriyle tüm halka yayılan zenginlik, evlerdeki çoğu tanrılardan oluşan heykel ve heykelciklerle Helenistik sanatın doruğa çıktığı bir döneme işaret ediyor. Bu dönemin sanatında Attica, Pergamon ve Rodos tarzları öne çıkmış. Delos'ta yapılan kazılarda bulunan sanat eserleri kapalı alandaki müzede sergilenmekte. 


Sıcak havadan bunalıp da Delos'un göz alıcı plajlarında güneşlenmeye sonrasında da serin Akdeniz sularında serinlemeye çalışMAyın. Çıplaklık tanrılara saygısızılık olarak addedildiğinden sert bir uyarı ile karşılabilirsiniz. Yanıbaşında çıplaklar plajı olan ve yukarıdaki gibi teşhirci sakinleri ile ünlü bir yer için sıradışı bir uygulama olsa gerek. 

Delos İttifakı
Tam yerine gelmişken MÖ beşinci yüzyıldaki Pers-Yunan savaşlarında ve sonrasında tarihin şekillenmesinde önemli yer tutan Delos İttifakına (Delian League) kısaca değinmek gerekli. MÖ beşinci yüzyıl öncesi Batı Anadolu'daki İonya kolonilerini egemenlik altına almaya çalışan Persler, bu kolonilerin tek adamları olan tiranlarını "besleme" yoluyla istediklerini kolay yoldan elde etmeye başlamışlar. Tiranların bu şekilde yolsuzluklarla zenginleşmesi nedeniyle bir müddet sonrası başta Milet olmak üzere kolonilerde huzursuzluk göstermeye başlamış ve tiranlardan kurtulan halklar demokrasi adı verdikleri yeni bir yönetim sistemini seçmeye başlayarak Perslere karşı ayaklanmaları başlatmışlar. İonya ayaklanması o kadar büyümüş ki, Ahamenişlerin baş şehri Sardis (bugün Sart) bile bu ayaklanma neiticesinde yakılmış. 

Delos İttifakı (sarı ile /Wikipedia)

Durumun kötüye gideceğini anlayan imparator Büyük Darius, ayaklanmaları bastırmak için İonya kent devletlerine karşı büyük bir savaş başlatıp (MÖ 499), sonra da sadece batı Anadolu kıyıları ile yetinmeyip cepheyi Yunanistan'ın içlerine kadar büyütünce doğrudan Atina ile karşı karşıya gelmiş. 490 yılındaki Maraton Savaşı Atina'nın zaferi ile sonuçlandıktan sonra hayatını kaybetmiş. Babası Darius'un intikamını almak için tahta geçen oğlu Serhas, ikinci bir sefer başlatıp 479'da Atina'yı yakınca, Atina tüm ada ve İonya kentlerini Delos Adasında toplanan bir kongre yoluyla birleşik bir ittifak haline getirerek İttifakın tüm gücüyle oluşturulan donanma, Serhas'ın donanmasını takip edip Samos açıklarında 478 yılında yok etmiş. Delos İttifakının hazinesi bile Delos adasında Apollon'un korumasında bırakılırmış. Bu başarı, başlangıçta eşitler arasındaki ittifakın lideri olan Atina'yı giderek imparatorluğa dönüştürmeye başlamış. Bu imparatorluk haline gelme süreci, Yunanistan'ın karadaki en büyük gücü Sparta tarafından tehdit olarak algılandığından, beşinci yüzyılın son bölümünde 30 yılı aşkın süren bir iç savaş sonucunda Atina'nın yıkılması ile son bulacaktır. Üçüncü yüzyılın başında yaşamış Platon'un,  ünlü yönetim döngüsü olan tiranlık-oligarşi-demokrasi-imparatorluk-tiranlık dönüşümleri aslında bu yüz yıllık tez-antitez-sentez süreçlerinin bir özetidir.

Sifnos

6-8 Ağustos

Delos dönüşünde aynı anda beş-altı cruise gemisinden boşalan turistlerle istila edilen Chora'da son bir gece geçirdikten sonra Sikladların artık daha sakin adalarına doğru yola çıkmak üzere hazırlanıyoruz. Adalararası feribot seferleri hem çok sık ve genelde de makul fiyatlı olmasına rağmen, bazen sezon bazen de çıkış yaptığınız adada ululslararası bir havalimanın olup olmadığına bağlı olarak ortalamalardan ciddi sapmalara   rastlanabiliyor. Pek çok feribot seferi adalarda yaşayanlar için sübvanse edildiğinden aynı mesafeyi kişibaşı 7 Euro'ya da, 120 Euro'ya da katetmeniz mümkün. Bu nedenle seyahatinizi planlarken uygun zamanlı ve fiyatlı feribot seferlerini önceden satın almanızı önermeliyiz.

Kamares'te gündoğumu

Sifnos'a bir akşam üzeri büyük olasılıkla Mykonos çıkışlı olduğundan astronomik ücretli bir feribot seferi ile ulaşıyoruz. Hakkını vermek gerekirse, bu feribot diğerlerinden en az iki kat hızlı olduğundan bize en az bir akşam kazandırmış oldu. Sifnos'un "chora"sı -aynı isimde olmasa da Appolonia kasabası olduğu halde, biz feribot limanının yer alması ve denize yakınlığı nedeniyle Kamares'te kalmayı tercih ediyoruz. 


Sifnos da, diğer Sikladlar gibi tarihçesi MÖ dört binlere uzanan ve 11.yüzyıldan itibaren İonya egemenliğine giren adalardan birisi. Antik dönemde altın, gümüş ve bronz madenleri ile zenginleşen ada, kimilerine göre hırslarının, kimilerine göre tanrılara yeterince adak adamamalarının,    kimilerine göre ise de sadece deniz seviyesinin altına doğru ilerlemelerinin sonucu sular altında kalan bu madenler nedeniyle üstünlüğünü kaybetmiş. Sifnos zenginliğinin doruğa ulaştığı dönemde Attica'nın en önemli dini merkezi olan Delphi tapınağında -yani Apollon'un korumasında- kendilerine özel bir hazine binasında saklarlarmış servetlerini. Perslerle MÖ beşinci yüzyıldaki savaşlar sırasında bir dönem Pers egemenliğine girmiş olan adayı Büyük İskender tekrar özgürlüğüne kavuşturmuş. Bu adada da 16.yüzyıl sonrasında tüm yönetimi adalılara bırakıp sadece vergi toplamakla yetinen Osmanlı dönemine ait bir eser görmek mümkün değil.

Sifnos kelime anlamı olarak "çömlekçilik"ten geliyor gözükse de bazı araştırmacılar ismin "lezbiyenleştirme" anlamı olduğunu iddia ediyorlar. Özellikle Appolonia'da sanat eseri değerinde çanak çömlek ürünleri sergileyen atölyeler de bulunuyor. Bugünün ekonomisi hemen tamamen turizm üzerine kurulmuş gözüküyor.

Agia Georgios Kilisesi

Sifnos, yılın hemen her gününe denk gelen 360 kilisesi ile Sikladların "en dindar" adası olsa gerek. Hemen her taşın ve kayanın üzerinde, bir çoğu münzevihane tarzında çivit mavisi kubbeleri ile Akdeniz mavisini yarıştıran bir kilise görmek mümkün. Ancak eşsiz bir günbatımını seyretmek için Agios Symeon  kilisesine kadar çıkmanız gerekiyor. 

Agios Symeon'da günbatımı

Adaları hakkıyla görmek için günlüğü 50-60 Euro'ya önceden rezerve ederek araç kiralamanızı öneriyoruz. Özellikle yüksek sezonda müsait araç bulmak kolay olmayabiliyor. Bu şekilde Mykonos'ta bir şezlong fiyatına, otobüs saatlerine bağımlı kalmadan en panaromik noktalara ve en güzel, nezih ve ücretsiz pilajlara ulaşmanız mümkün olacak. Özellikle Faros ve Poulati pilajları hem adalı mutfakları hem güzel denizleri ile iyi vaikt geçirmeniz için ideal alternatifler sunuyorlar. 

Serifos

9-11 Ağustos

Artık dönüş yoluna girmenin vakti geldiğinden rotamızı kuzeye çeviriyor ve Serifos'a geçiyoruz. Sikladlar içinde antik dönemde en fakiri sayılan ada, Romalılar döneminde sürgün yeri olarak da kullanılmışken, günümüzde turizmin geliri eşit paylaştırması ile diğer adaları yakalamış gibi. Serifos, Pers savaşları sırasında Sikladlar içinde Serhas'a boyun eğmeyen tek ada olmasıyla ayrı bir öneme sahip. Antik dönemden yirminci yüzyıla kadar adanın en önemli geçim kaynağı demir cevheri madenciliği olmuş. 

Serifos'ta kaldığımız süre boyunca şiddetli bir fırtına ile karşılaştığımızdan deniz keyfi yapmak pek mümkün olmuyor. Adalararası denizlerde dolaşmakta olan denizcilere şans dilemek gerekiyor; hem de yaz aylarının tam ortasında çıkabilen fırtınalar yüzünden. Fırsat olduğunda feribot iskelesine en yakın Paralia Livadakia kumsalı deniz keyfi yapmak için son derece güzel bir alternatif sunuyor.  Akşam saatlerinde ise "chora"nın sıcaklığı etrafımızı sarıyor. Daracık sokaklarından tepeye doğru tırmanırken karşımıza çıkan meydanlardaki kafe ve restoranlar hınca hınç turist kaynıyor. Sadece bu birkaç meydanda tüm Çeşme'de rastlayacağınızdan daha fazla turiste denk geleceğinizi söylersek abartmış olmayız. Tırmanmaktan erken vazgeçmeyip tepeye varırsanız karşınıza çıkacak eşsiz bir Akdeniz manzarası ile büyülenebilirsiniz Serhas'ın ordularının tırmanmaktan sıkılıp kuşatmayı kaldırdıklarını düşünmeden edemiyor insan. 


Syros

12 Ağustos

Serifos'tan sonraki durağımız, -sübvanse edildiğinden- 7 Euro'ya yaptığımız 4 saatlik feribot yolculuğu ile vardığımız günümüz Sikladlarının başkenti Syros. Syros'a açıkçası sadece Samos feribotuna ulaşmak amacıyla gelmiş olsak da, ayırdığımız tek bir geceden çok fazlasını hakettiği de bir gerçek.

Syros rıhtım boyu

Limandaki otelimize yerleştikten sonra gecenin ilerleyen saati olmasına rağmen kendimiz Ermoupoli'nin kordon boyuna atıyoruz. Hani gözü kapalı getirilmiş olsak kendimizi gerçekten Kordon'da sanabiliriz. Rıhtım boyuna demirlenen tekneler belki de İzmir'den tek farklı yönü Syros'un. Canlılık gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam ediyor. Reestoranlarda müzik eşliğinde Akdeniz mutfağının zengin çeşitliliğini deneyimlemeniz de mümkün.

Mermer döşeli sokakları ile Syros

Yunan bağımsızlık savaşı döneminde (1820'lerde) yine dönemin neo-klasik tarzında inşa edilmiş Ermoupoli'de, diğer Siklad adalarında rastlanılan yapılarının tekdüze beyazlığı yerini gökkuşağının sıcak pastel tonlarına bırakıyor. Hemen her sokağının adanın yeniliğini ve zenginliğini sergilercesine mermer ve doğal taşlarla döşendiğini görüyorsunuz.  Antik dönemde Sikladlar içinde önemli bir yer tutmayan adanın adı Syra imiş. Bu nedenle Homeros'un Odysseus destanında geçen olası tek Siklad adası olduğu düşünülüyor. Olası diyorum çünkü, bazı akademisyenler destanda geçen adanın Syra değil Syracusa (bugün Sicilya) olduğunu düşünüyorlar. Homeros'un, kahramanı Odysseus'u Turuva savaşı sonrası tüm Ege'den geçirirken, Sikladları neden "by pass" ettiği ise ayrı bir akademik araştırma konusu. 

Artık Samos feribotu ile "eve" dönüş vakti geldi. Samos'ta ilk günden aklımızda kalan Pythagoria'da bir gece geçirdikten sonra bu sefer Sığacık üzerinden ülkemize giriş yapacağız.


Ender Şenkaya

Eylül 2024